20 Aralık 2011 Salı

timesailor

timesailor: ankara'dan çıkan oldukça başarılı progressive metal grubu. aynı zamanda arkadaş grubu.

genelde bu tür durumlarda emek gösterenleri kırmamak için "burcucum çok güzel çıkmışsın" tarzında yorumlar ya da beğeniler yapılır. aslında ciddi biçimde kritik yapmak, sahte sahte övmekten çok daha kolay olsa da olmamış bu diyen bir kişi bile çıkmaz. en azından ben hiç görmedim. tüm bunların bilincinde olarak, bu yazıyı okurken samimiyetime inanın istiyorum.

grubun ilk albümü once upon a time geçen ay çıktı. çok güzel bir iş çıkarmışlar. amatör ruh taşıyan profesyonel bir çalışma olmuş. şarkılardaki melodik zenginlik progresif oluşumu başarılı şekilde yansıtıyor. bulutay ile damla'nın vokalleri mükemmel şekilde uyumlular. konsept klişe izler taşısa da, vokal ve melodinin performansı ile asla sıkmıyor.

3-5 kere dinle kenara kaldır albümü değil bu.
zamanında biz de böyle bir albüm yapmıştık denecek bir albüm değil bu.
symphony x, night cloud veya kamelot neyse timesailor da o.

öyle torrent'ini falan bulamazsın. uğraşma. iki çikolata az ye, şuradan albümü indiriver. hadi canım.

12 Aralık 2011 Pazartesi

resim asmaca

bir puzzle'ın daha çerçevelenmiş olarak duvardaki yerini almış olmasını isterdim. fakat soktuğum (!?) duvarlar nedense çivi almamaya başladı. son zamanlarda ne zaman bir çivi çakmaya çalışsam, duvar sıvasıyla beraber elimde un ufak oluyor. çok sinir bozucu bir şey bu. tamamlamak için o kadar uğraştığın bir şeyi hakkını vererek asamamaktan bahsediyorum. düşünüp, taşınıp bir yer seçiyorsun ve sonunda olmuyor. olmadığı gibi, başarısızlıkların duvarı piç ediyor, bir başka posteri orayı yamamak için kullanıyorsun. sonuç: elde var eksi bir.


duvar kabul etmedi zar
21. yüzyılda çividen başka çözümler de mevcut diyenleriniz var mutlaka. patafix gibi beyaz macunlarla duvara tutturulan askılara asılabiliyormuş artık resimler. ama güvenemiyorum nedense o şeylere ben. her ne kadar paketlerinde şu kadar kg'a dayanır dese de, bendeki talihsizlikler, duvardaki boyanın ibneliği ve uygulayacağım yerin tamamını güzel bir şekilde etil alkol ile silemeyeceğimden ötürü gecenin bir köründe gelen korkunç bir cam kırılma sesi ile uyanmak istemiyorum. o yüzden de kullanamıyorum onları. BASF da orada kimya reklamları çevirsin dursun... neyse demem o ki, matkap ve dübel ikilisi şart.

şimdi yıldız savaşları'na bir ara verip maceramıza dali ile devam ediyoruz. bu arada dip not, episode I 3D olarak yakında sinemalarda olacakmış. jarjar değil belki ama pod race sahneleri keyifli olur bence.

20 Eylül 2011 Salı

kış geliyor.

yazın bunaltıcı sıcaklarından gerçekten de sıkılıp, biraz da üşümek lazım ama dediğim zamanlara geldik. havanın her derece soğumasında daha bir mutlu oluyorum. sabah kalktığım zaman yataktan, soğuk bir güne uyanmak, günün o titreten havasını hissetmek güzel bir şey. uykunun başında öf çok sıcak oldu diye bir kenara atıp, sabaha karşı götün titremesi ile nerede bu allahın pikesi diye el yordamıyla örtemeye çalıştığımız ucube de raflara kalkacak sonunda. ve yerine yorganları çıkartacağız o salak vakum poşetlerinden. yıldızlar altında uyumak kadar güzel bir şey varsa o da buz gibi bir yorgan altında uyumak bence.

Oh that's so cliché!
kışın en sevdiğim tarafı, yorgan, soğuk ya da kar değil. kışın en sevdiğim tarafı yılbaşı veya çam ağaçları da değil. kışın en sevdiğim tarafı nar. belki biraz da portakal. evet, sonunda egzotikliğin bini bir para olduğu zaman diliminden çıkıp, adam gibi meyvelerin (ayva, nar, portakal, vs.) olacağı mevsime de giriş yapıyorum.

starkların eddard'ın da dediği gibi: "winter is coming"... ve ben bunu seviyorum.

14 Ağustos 2011 Pazar

istersem yapabiliyor(muş)um.

olabildiğince geç kalkıp, sonra "yok ya aslında o kadar da geç değilmiş..." diyerek tekrar yatağa girmek isterdim bugün ama olmadı ne yazık ki. saat 09:30 civarında gözüm açıldı ve sonra tekrar uykuya dalamadım. lanet!

bu da bir çeşit volfied işte
güne erken başlayınca da bir sürü vaktim oldu tabi. o kadar çok şey yaptım ki, sonrasında saate baktığımda daha günün yarısının bitmediğini görünce çok şaşırdım. olan biten tüm şeylerin içinde sanırım bu erken kalkış en çok devam etmekte olduğum puzzle'a yaradı.

3,5,10 parça derken bayağa bir parça yerleştirdiğimi farkettim. sonra da beynim yayık ayranı kıvamına geldi, uğraşmayı bıraktım. sağa sola saçılmış parçaları da yerlerine koyabilirsem eğer, işim biraz daha kolaylaşacak. parçalar çok dağınık gibi gözküyor ama aslında bu dağınıklıkta bir düzen var (gerçekten!).

kim nederse desin bugünkü ilerlemem beni tatmin etti. kendimle gurur duyuyorum.

24 Temmuz 2011 Pazar

when puzzle stands still.

şimdi "dışarısı sıcaktan kavrulurken, buz gibi bir bira eşliğinde puzzle yapmak kadar güzel bir şey daha yoktur sanırım" dersem büyük ihtimalle tek kaşını kaldırıp "s*ktir lan ordan, yavşak" dersin bana. ki sanırım böyle bir durumda haklı da sayılabilirsin. açıkcası cayır cayır yanarken evde, oturup puzzle yapmak en son istediğim şey galiba. ama lanet olsun ki salonun ortasında bitmeden bana baktıkça o, ruhum ağırlaşıyor. orada öyle yarım yamalak durdukça o, ne okuduğum kitaptan bir şey anlayabiliyorum ne de oynadığım oyundan.

yarım bir puzzle'a asla uzun bir süre ara verme. kabus gibi çöreklenir hayatına.



bitmelisin, ama nasıl? acele etmeden tabii ki.
yavaş, yavaş. ama emin ol ki, bir gün mutlaka biteceksin.

5 Haziran 2011 Pazar

Yoktan var etmek.

Bir puzzle'da en nefret ettiğim şey kesinlikle kenarları yapmak. Daha ortada hiç bir şey yokken, sadece iki bağlantı üzerinden yol almak gerekiyor ve inanın bana bu o kadar da kolay bir şey değil.

"Hah tamam oldu bu" dediğim parçaları aslında alakasız yerlere koymuş olduğumu, tam da çerçevenin tamamlanmasına yakın bir anda, olay işin içinden çıkılmaz bir hale geldiğinde anlıyorum ya, işte çok pis oluyor o zaman. Sınavın bitmesine beş dakika kala cevaba bakıp bu işte bir ibnelik var şüphesine düşmek gibi... Biliyorsun ki bir yerlerde sağlam bir sıçış var, ama nerede olduğunu da kestiremiyorsun. Çünkü sadece iki parçanın bir birine olan uyumundan başka sana yol gösterecek hiç bir şey yok. Olaya üçüncü bir parça girmeden ne yazık ki kenar kısmında hiç bir parçanın yerini (çok belli değilse) garantileyemiyorsun.

Bazen paranoyak şekilde parçaları ışığa tutup aralarından ışık sızıyor mu diye baktığım da oluyor.

Anlayacağın saf sıkıntı...

25 Mayıs 2011 Çarşamba

Framework

Şu ana kadar çerçevelettiğim puzzle’lar arasında en güzeli bu oldu sanırım. Puzzle çerçeveletmenin puzzle yapmak kadar ayrı bir zahmeti var bana göre. Öncelikle puzzle’ı taşıyabilecek uygun bir çanta bulmalısın, yoksa yolda en ufak bir kazada darmadağın olabilir 2 ay boyunca uğraştığın şey. 1000’lik puzzle’lar için (genelde 70*50 oluyorlar), en küçük boy resim çantası son derece işlevsel oluyor. Puzzle’ı yapıştırıp, arkadan da bantladıktan sonra, en büyük boy çöp poşetine de koyup, çantasına yerleştirdin mi gönül rahatlığı ile yola çıkabilirsin. O kadar yol gidip, çerçeve yapılacak yere geldiğin zaman (ki bu benim için genelde Koçtaş oluyor), puzzle’a uygun bir çerçevenin olmadığını gördüğünde o puzzle’ı çerçeve reyon görevlisinin kafasına geçirmemek için zor tutuyorsun kendini. O yüzden puzzle’ı götürmeden önce önden bir keşif gezisi yapıp, uygun çerçevenin olup olmadığını öğrenmek, mümkünse de rezerve etmekte yarar var.

A New Hope
Bu sefer işler oldukça yolunda gitti. Puzzle için son derece uyumlu bir çerçeve buldum. Aslında çerçeveyi bizzat ben seçmedim, Gebze Center Koçtaş’ta görevli olan Cem, çerçeveler içinde kararsız kaldığımı görünce hemen yardıma koşarak uygun birkaç tane çerçeve önerdi. Bu esnada kendisi ile de ayaküstü sohbet etmiş olduk. Biz Cem ile muhabbete dalmışken bu esnada çerçeveleri yapan Mehmet de mekâna geldi. Çerçeve işini Koçtaş bizzat yapmayıp 3. partilere taşeron olarak yaptırıyormuş. Bu yüzden Mehmet genelde öğleden önce, saat 11’ e doğru dükkâna geliyormuş. Böylece bu bilgiyi de öğrenmiş oldum. Çerçeve için Koçtaş’a sabahın köründe gitmenin bir yararı yok yani. Puzzle’ı Cem ve Mehmet’e emanet ettikten sonra bir, bir buçuk saat kadar alışveriş merkezinde oyalandım. Sonra Cem telefon etti ve işin bittiğini, puzzle’ı alabileceğimi söyledi. Çerçeveyi aldım ve eve doğru yola koyuldum.